(Translated by https://www.hiragana.jp/)
Kenevir Üretimi, Kimleri Ürküttü!? – Avrasya Bir Vakfı
The Wayback Machine - https://web.archive.org/web/20190829003903/http://www.avrasyabir.org/kenevir-uretimi-kimleri-urkuttu/
İbrahim Okur
9 Ağustos 2019
Dünyanın Neresindesiniz?
9 Ağustos 2019

Kenevir Üretimi, Kimleri Ürküttü!?

“Bahtsız Kenevir ve Kaybettirilen Zaman”, Kenevirin Bahtı, Ekonominin Tahtı…”

Kadim gelenekte “Tanrılar Tarafından Dünyaya Gönderilen Dört Kutsal Tohum”olarak adlandırılan buğday, arpa, keten ve kenevir; yüzyıllar boyu hayatımız da olmuş bitkiler. Ne var ki bu silsilede oldukça önemli bir yeri olan kenevir, içindeki THC maddesinin esrar yapımında da kullanılıyor olması sebebi ile insanların zihinlerinde çok farklı bir şekilde konumlanmış.

Kenevirden üretilebilecek olan ürün yelpazesi gıdadan ilaç sanayiine, biyopolimer ve biyoplastik gibi doğa dostu sanayi ürünlerinden inşaat malzemelerine kadar son derece geniş bir aralık arz ediyorken, bugün hâlâ kenevir denildiği zaman akla ilk gelen şey uyuşturucu! Daha çok da esrar…

Osmanlı tıbbı dahil kadim tıpta sayısız hastalık için şifa amaçlı kullanılan kenevirin ve kenevir yağının bugün bilimsel araştırmalarla desteklenmiş başlıca faydası ise kanser alanında. Kenevirin bünyesindeki maddelerin anti-kanser etkisi taşıdığı ve kötü hücrelerle karşı karşıya getirildiğinde o kötü hücrelerin kendi kendisini yok etmesine sebep olduğu; laboratuvar deneyleriyle, bilimsel çalışma ekiplerinin somut araştırmaları ile tescillenmiş durumda.

Ayrıca sadece kanser değil, kenevirin beyin hastalıklarından göz tansiyonuna, kalp rahatsızlıklarından epilepsiye, mide ve uyku bozukluklarından romatizmal rahatsızlıklara, psikiyatrik sorunlardan kemoterapinin doğurduğu yan etkilerin yok edilmesine kadar iki yüzü aşkın hastalığı şifalandırdığı da biliniyor.

Örneğin ‘çedene’ olarak bildiğimiz kenevir tohumu, Osmanlı tıbbında da çok kullanılmış. Hem hastalıkların tedavisi, hem de koruyucu hekimlik noktasında. Konya gevreği olarak bildiğimiz yöresel ürünün çedeneli oluşu da, hep bu kadim geleneğin bir uzantısı.

Harzemşahlar, Türk kültür çevresinde ‘kendir urugı’ adını verdikleri ve kenevir tohumundan elde edilen yağı çok kullanmışlar. Ve bu gelenek, tüm eski Türklerde devam etmiş.

Sonuç olarak ecdat, sayısız faydalarını müşahede ettikçe ‘Ebû Kenevir’ diyecek olduğumuz bu mübareğin kıymetini bilmiş; ancak bizler bir yerlerde yine bir oyuna getirilmişiz. Eski Türklerde çok eski dönemlerden beri bilinen, hatta Uygur Türklerinin de yer yer ‘kentir’ (tarla kendiri), yer yer de ‘keyik kentir’ (yaban kendiri) dedikleri bu kadim bitkinin şifasından ve tüm faydalı yönlerinden kopmuşuz…

Sonra 1900’lü yıllarda, gazete ve dergi gibi birçok yayının sahibi olan W. H. Hearst isminde Amerikalı bir medya patronu sahneye çıkmış ve kağıt üreten ormanlarının alternatif bir hammadde ile geri planda kalmasına razı olmamış. Zira kenevirden kağıt yapılırsa, milyonlarını kaybedebilirmiş! Ayrıca petrol şirketinin sahibi olan meşhur Rockefeller da, biyoyakıt olan kenevir yağının parlamasını pek tercih etmemiş.

Dupont şirketinin ana hissedarı olan ve petrol ürünlerinden plastik üretmek için patente sahip olan Mellon da, pazarını tehdit eden kenevir endüstrisine yakın alaka göstermiş ve ABD Başkanı Hoover’in hazine bakanı olunca da, yapılan üst düzey bir toplantı ile kenevirin büyük bir düşman olduğuna karar verilivermiş! Akabinde de kenevir, güçlü medya imkanları ile insanların beynine ‘marihuana’ adıyla zehirli bir uyuşturucu olarak kazınmış.

Kenevirden yapılan ilaçların piyasadan çekilmesi, onların yerini zararlı kimyasallardan oluşan ilaçların alması, kağıt üretimi için ormanların katledilmesi, tarım ilaçlarıyla zehirlenme ve kanserin artması ise; o önemli toplantıyı takip eden diğer gelişmeler olmuş. Ve modern çağın göbeğinde, nefes alacak bir orman korusu arayan bizler; bugün dünyamızın neden plastik çöplerle, zararlı atıklarla donatıldığını sorguluyoruz! Tabi gerçekten sorguluyor muyuz, orası da son derece şüpheli…

Sonuç olarak bugün; hem birçok önemli hastalığın tedavisinde kullanılabilecek olan ‘tıbbî kenevir’, hem de kağıttan iplik sanayiine, biyopolimer ve biyoplastik ürünler gibi çevre dostu üretimlerden tekstile kadar çok geniş bir ürün yelpazesinde değerlendirilebilecek olan ‘sanayi keneviri’, çok önemli bir potansiyel olarak karşımızda duruyor.

Şimdi biz, 1930’lu yıllardan beri yönetmelik üzerindeki dar revizelerden öte gitmeyen, konuyu sadece esrar yapımı gibi sınırlı bir alana hapsederek diğer geniş kazanımların önünü tıkayan eski algı ile mi yol alacağız; yoksa kenevirin bahtını değiştirip ekonominin tahtını yapacak öncü adımları mı atacağız?

Geçtiğimiz günlerde tam da bu sorular kapsamında ‘sanayi keneviri’ni ve getirilerini ele aldığımız, İstanbul Aydın Üniversitesi’nde moderatörlüğümde gerçekleştirilen forumda; bu hususları masaya yatırdık. Ülkemizin bu önemli milli meselesini ulusal gündemimize taşıyan güçlü kalemlerimiz Yalçın Bayer ve Abdurrahman Dilipak’a yürekten şükranlarımızı sunarız.

Akademiden, iş dünyasından, basının konuya hassasiyet duyan kalemlerinden, bürokrasiden, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan kıymetli isimlerin katıldığı iki oturumluk analizler gün boyu devam etti ve kenevirin başta endüstri ve sağlık olmak üzere temel alanlardaki kullanımı değerlendirildi.

Ve bir kez daha gördük ki, araştırmacı yapımız ne bürokraside ne medyada ne STK alanında ne de iş dünyasında gereken düzeyde olmadığı ve bize sunulan standart mesajlara alternatif, sorgulayıcı bakışlar getiremediğimiz için; birçok konuda vakit kaybetmeye devam ediyoruz.

Endüstriyel Kenevir noktasındaki zaman kaybının önüne geçebilecek en net ve somut adım ise, şüphesiz ki sınırlı yönetmelik revizelerinin ötesine geçecek yeni bir yasal düzenlemedir, Avrupa yı sollamalıyız, çocuklarımızı ve akçelerimizi uyuşturucu tacirlerine yedirmeden bundan para kazanmanın yolunu bulmalıyız. Çağın en büyük silahlarından birisi bu olacaktır. Gözümüzü açalım…

Yalçın Koçak