Yazar Hasip “arıgöz’ün Kaleminden
Ulu Hakan
ULU HAKAN…
Abdülhamit birilerinin dediği gibi bir “Kızıl Sultan” değildi.
“Hain”… Hiç değildi.
Ahmak, cahil ve salak da değildi.
Peki, Abdülhamid bu günlerde adeta göklere çıkarıldığı gibi “Ulu” bir “Hakan” mıydı?
Merak etmiyor musunuz?
Kim merak etmez ki?
Hadi öyleyse, rotamızı Türk tarihinin Abdülhamit dönemine çevirelim ve kısacık da bir
zaman yolculuğuna çıkmak suretiyle, konuyu tarihi bilgi ve belgeler ışığında biraz daha açalım.
Geçmiş zaman olur ki, Yıldız Sarayında bir Türk bahçıvan, bahçedeki çiçekleri
sulamakta iken oradan geçmekte olan Arnavut asıllı subayın üzerine su sıçratır!
Bunun üzerine subay; “- Dikkat etsene pis Türk!” Diye tepki gösterir.
Hadiseyi pencereden seyretmekte olan Abdülhamit subaya döner ve “- Unutma ki ben
de bir Türküm!” diyerek subayı azarlar.
Bu ve buna benzer durumlarda sergilediği tutum bizim için çok önelidir. Çünkü
Abdülhamid Türk tarihinde ben Türk’üm diyebilen 7 padişahtan birisidir.
Kendisinden para karşılığı devlet toprağını satmasını istemek için gelen Yahudilere
verdiği cevap ise tam bir tarihi ders niteliğindedir:
Sayfa-5-1
Yazar Hasip “arıgöz’ün Kaleminden
Ulu Hakan
“Tahsin! Onlara de ki: Devletin borçları onun için bir ayıp değildir. Çünkü, Fransa gibi
başka devletlerin de borçları vardır ve borçları onlara zarar vermemektedir. Kudüs-i Şerif'i
İslam'a ilk önce Hz. Ömer (r.a.) fethetmiştir. Burayı Yahudilere satma kara lekesini ve
Müslümanların korumam için bana tevdi ettikleri emanete ihanet etme suçunu yüklenemem.
Yahudiler, mallarını kendilerine saklasınlar. Devleti Aliye'nin İslam düşmanlarının mallarıyla
yapılan kalelerin arkasına sığınması mümkün değildir. Emret çıksınlar! Bir daha benimle
görüşmeye veya buraya girmeye uğraşmasınlar. …Doktor Hertzl’e bu konuda yeni adımlar
atmamasını öğütleyin. Çünkü ben bir karış toprak dahi veremem. Orası benim kendi mülküm
değil milletimin mülküdür. Milletim bu yer için savaşmış ve orayı kanı ile sulamıştır. Yahudiler
milyonlarını kendilerine saklasınlar. Bir gün gelir de İmparatorluğum parçalanırsa işte o zaman
Yahudiler, Filistin'i para ödemeden alabilirler. Fakat ben sağ olduğum müddetçe bedenimin
neşterle yarılması Filistin'in İmparatorluğumdan koparılmasından benim için daha kolay bir
hadisedir. Bu imkânsız bir şeydir. Ben daha sağ iken bedenimizin üzerinde otopsi yapılmasına
asla müsaade edemem.”
Fakat kabul etmek gerekir ki, Abdülhamid döneminin devlet politikası gereği; insanların
beyinlerinde hürriyet, adalet, eşitlik ve milliyetçilik fikirlerini yeşertecek eylem ve ideolojik
düşünceler de yasaklanmıştı.
Sadece Türkçe, yani içinde Arapça ve Acemce bulunmayan veya çok az bulunan
makalelerin yayınlanması dahi bu dönemde yasaktı.
Hatta bazı kitaplar bile, “olabilir ki Türk tarihinin incelenmesine ve Türk milliyetçiliğinin
gelişmesine yol açabilir” gerekçesiyle yayınlatılmamıştır.
Yine o dönemde kurulan Hamidiye Alayları yolu ile, istenmeden de olsa; Kürtçülük ve
Kürtlük bilinci geliştirilmiş ve bu alayların yaptığı birçok başıbozuk hareket, katliamlara varan
Türkmen zulmüne neden olmuştur.
“Ben bir Türk’üm” diyen Abdülhamit, aynı zamanda “Ben Kürtlerin Babasıyım” sözünü
de kullanmıştır.
Ne olursa olsun, yaklaşık 33 yıl hüküm süren ve İmparatorluğu ayakta tutmayı,
imparatorluğun ömrünü uzatmayı başarabilen Abdülhamit Han döneminde yapılan birçok
değerli icraat ve hizmet vardır. Ama bunun aksine birçok sıkıntılı icraat, durum ve çok acı
kayıplar da vardır.
Şüphesiz ki, Abdülhamid Han’ı değerlendirirken günümüzün Yeni Türkiyecilerinin veya
Yeni Osmanlıcıların yaptığı gibi terazinin sadece bir kefesine değil bütün kefelerine bakmak
lazımdır. İşte o zaman gerçek Abdülhamid’e ulaşma ve anlama imkânını kaçırmamış oluruz.
Önce o dönemde yapılan faydalı işlere bakalım:
Dünyanın ilk metrolarından birini Karaköy-Taksim arasına (Tünel) yaptırmış ve atlı ve
elektrikli tramvaylar kurdurmuştur.
• ilk modern eczanemizi açtırmıştır,
• İlk defa elektrik altyapısını bu dönemde kurulmuştur.
• İlk otomobili getirmiştir,
• Eksik, gedik ve dar da olsa; yaklaşık 5 bin kilometrelik kara yolunun onun döneminde
yapıldığı yazılıp çizilmektedir.
• Kudüs-Yafa, Ankara-İstanbul ve Hicaz demir yollarını yaptırmıştır,
Sayfa-5-2
Yazar Hasip “arıgöz’ün Kaleminden
Ulu Hakan
• Ülkemizin ilk Kuduz Hastanesini (İstanbul Darü’l-Kelb Tedavihanesi) açtırmıştır,
• Midilli adasını eşi Fatma Pesend Hanım’ın şahsi mülkünden ısrarla verdiği para ile
Fransızlardan geri almıştır,
• Israrla yerli kumaş giymiş, Hereke bez fabrikasını kurdurmuştur,
• Ziraat Bankası o dönemde kurulmuş; ilk Ticaret, Sanayi ve Ziraat Odaları aynı
dönemde açılmıştır.
• Yıldız Çini fabrikasını, Beykoz ve Kâğıthane kâğıt fabrikalarını kurdurmuştur,
• Modern matbaa makinelerini Türkiye’ye getirtmiş, 6 bin kadar kitabın çevirisini
sağlamış, Beyazıt kütüphanesini kurup 30 bin kitap bağışlamıştır,
• Gül yetiştiriciliğini teşvik etmiştir, Isparta’daki gül yetiştiriciliği de O’nun öncülüğünde
başlamıştır.
Bugün kapatılmış olan GATA’ya “Gülhane” adını veren de Abdülhamit’tir. Talihin
cilvesine bakın ki, Abdülhamit’i çok sevdiklerini iddia edenler, Abdülhamit’in koyduğu Gülhane
adını kaldırıp aynı yere “Abdülhamit” adını verenlerdir.
• Türkiye’nin birçok yerindeki saat kulelerini Abdülhamit yaptırmıştır.
• Yalova Termal kaplıcalarını kurdurmuş, Terkos’un sularını İstanbul’a taşıtmış, sadece
İstanbul’a 40 çeşme yaptırmıştır,
• Doğu Türkistan’a gönderdiği askeri yardım ile Çinlilere karşı onları örgütlemeye
çalışmıştır.
• Telefonun Avrupa’dan 5 yıl sonra ülkemize gelmesini sağlamıştır,
• Darülacezeyi yaptırmıştır.
• Çocuk hastanesi (Şişli Etfal [çocuklar] Hastanesi) açtırmıştır,
• Posta ve Telgraf teşkilatını kurdurmuştur, (Sirkeci Büyük Postane binası)
• İlkokulu zorunlu tutmuş (kız ve erkeklere), ilk kız okullarını açtırmış, 15 tane okulda
karma eğitime ilk defa geçilmesini sağlamıştır,
• Lise eğitimi için İdadiler açmış (109 tane), (İstanbul Erkek-Kabataş Lisesi vb.)
• İstanbul’da Darülfünun!u (Üniversite) açmış, Dünyanın ilk Dişçilik okulunu
kurdurmuştur,
• Tarımda yabancı devletler tarafından oynanan oyunları fark edip, ilk GDO
girişimlerine, tarım ve ziraata zararlı haşeratın Anadolu’ya getirilip yaygınlaştırılması
hareketlerine karşı ilk tedbirleri alan ve mücadele eden padişah da Abdülhamid’dir.
İlk Hasat makinesinin ülkeye getirilmesiyle tarımda makineleşme başlatılmıştır.
• Deniz Mühendis Okulu, Askeri Tıp Okulu (GATA’nın atası), ve daha birçok askeri ve
sivil okul onun döneminde kurulmuştur. Ve tabi ki yapılan hizmetler bunlarla da sınırlı değildir.
Ancak maalesef ki o dönemde yapılan birçok yanlış da vardır.
Sayfa-5-3
Yazar Hasip “arıgöz’ün Kaleminden
Ulu Hakan
Tahta çıktığındaki ilk icraatı meclisi kapatmak olmuştur.
Güçlü bir Türk donanması bu dönemde Haliç’e hapsedilerek adeta çürümeye terk
edilmiştir ki, biz bunun acısını özellikle Balkan Harbinde çok çektik ve ağır diyetler ödemek
zorunda kaldık.
Duyunu Umumiye İdaresi bu dönemde kuruldu ve ilk defa Avrupalı devletlerin mali
denetimi altına girip yarı sömürge bir devlet haline geldik. Yani ekonomik bağımsızlığımızı bu
dönemde yitirdik.
Uhudu Atika namı altında birçok kapitülasyon bu dönemde başlamış ve devleti acze
düşürmüştür.
Bir devlet düşünün ki, kendi devletindeki yabancıları yargılayamaz; kendi ahalisinden
aldığı vergiyi yabancılardan alamaz hale gelmiştir.
Yine bu dönemde ülkede birçok misyoner okulunun açılmasına izin verilmiş ve bu
okullar özellikle Rum ve Ermeni ayrılıkçı hareketlerinin fesat yuvası ve Türk düşmanlarının
eğitildiği yerler olmuştur. 1845 yılında 34 misyoner, 12 yerli görevli, 7 okul ve sadece 135
öğrenci varken, Abdülhamid’in saltanatının sonuna doğru yani 1904 yılında bu sayı 187
misyoner, 1057 yerli görevli, 465 okul ve 22867 öğrenciye ulaşmıştır. Peki, bu gaflet değil
midir?
02 Şubat 1904 tarihli anlaşma neticesinde ilk defa Balkanlarda Osmanlı Jandarma
sayısı azaltılmış ve Makedonya’da yabancı subay bölgeleri oluşturulmuştur. Serez Fransız,
Drama İngiliz, Selanik Rus, Üsküp Avusturya ve Manastır İtalyan subaylarının tahakkümü
altına girmiştir.
Girit Adası’nı, Midilli Adası’nı (daha sonra satın alındı), Mısır'ı Tunus'u Kıbrıs'ı
Sırbistan'ı Karadağ'ı Romanya'yı, Eflak’ı, Boğdan’ı, Batum’u, Kars’ı, Ardahan’ı, Bosna ve
Hersek’i maalesef ki bu dönemde kaybettik!
Kaybedilen vatan topraklarının yüzölçümü 1,5 milyon kilometreden fazladır.
Bu rakam günümüz Türkiyesinin iki katı toprak kaybı anlamına gelmektedir!
Bulgaristan ilk defa özerkliğini bu dönemde kazandı!
Ruslar Çatalca’ya ve hatta bugünkü Florya (Yeşilköy)’ya kadar bu dönemde geldiler,
Ayestefanos Antlaşması bu dönemde yapıldı ve Ruslar Florya Şenliköy’e kocaman bir zafer
anıtı diktiler! Yıl 1898 idi…
Birileri cumhuriyeti kuranlara ayyaş yakıştırması yapabiliyor ama:
Osmanlıdaki ilk “rakı” fabrikası Abdülhamid döneminde Tekirdağ’da kuruldu.
Türkiye'nin ilk “bira” fabrikası yine Abdülhamid döneminde kuruldu. Adı Bomonti idi.
Osmanlı'nın ilk “şampanya” fabrikası da Abdülhamid döneminde kuruldu.
Kendisinin ise “rom” içtiği bilinmektedir.
Bu topraklardaki ilk genelev yine bu dönemde açıldı.
Abdülhamit dönemi aynı zamanda sürgünler dönemidir. Namık Kemal de sürgün
edilenler arasındadır.
Sayfa-5-4
Yazar Hasip “arıgöz’ün Kaleminden
Ulu Hakan
Aslında bu konular, üzerinde ciltlerce kitap yazılabilecek kadar uzundur. Fakat ana
hatlarıyla durum işte böyledir.
Prof.Dr. İlber Ortaylı’nın deyimiyle “Osmanlının son hükümdarı, son evrensel
imparatoru II. Abdülhamit’dir.", Prof.Dr. Yılmaz Öztuna’nın deyimiyle de “Milletimiz bu
hükümdarın dehasına çok şey borçludur”. Mehmet Akif Ersoy'un şiirlerinde ise “zalim”,
“gölgesinden korkan ödlek” ve “kızıl kâfir” dir.
Aslında Abdülhamid han; ne bir hain, ne bir kızıl sultan, ne bir ahmak, ne bir kâfir, ne
bir cahil ne de şaşalı anma törenleri düzenlenerek göklere çıkarılan bir Ulu Hakan değildir.
Onun döneminde dikilen Beyazıt Saat Kulesi gibi gurur kuleleri olduğu gibi, Florya
Şenlikköy'e dikilen utanç abideleri de vardır.
Görülen odur ki; O'da, günahları ve sevaplarıyla bir Türk Padişahıdır.
Yine de takdir Yüce Türk milletinindir.
Sayfa-5-5